İnsan hayatını bir “anlatı” olarak ele almak mümkün müdür? Hayatımızdaki dönüm noktaları, inişler, çıkışlar ve krizler üzerimizde izler bırakan ve kim olduğumuzu belirleyen olaylardır. Hayat yolcuğundaki deneyimlerimiz, değerlerimiz, inançlarımız ve hedeflerimiz kimliğimizin oluşmasını etkiler.
Yaşlılık anlatıları, fiziksel, ruhsal ve mental zorluklarla mücadele eden yaş almış bireylerin hikâyelerinin nasıl değiştiğine odaklanır. İste tam da bu noktada roman, anı, şiir ve tiyatro metinleri gibi edebi türler kişinin yaşam boyu oluşturduğu hikâyenin nasıl değiştiğini, kişinin hayatının ‘sonuç’ kısmında edindiği deneyimleri, yaşlılığın getirdiği fiziksel, sosyal ve psikolojik sorunlarla nasıl yüzleştiğini ve neler hissettiğini anlamakta değerli bir kaynaktır. Vücut yıpranmakta, güçsüzleşmektedir. Doğal olarak bireyin yazdığı hikâye de değişmektedir. Yaşlılıkla ilgili üretilen kurgusal metinler, tüm bu fiziksel değişimlerin yanında; yaşlılığın duygusal olarak nasıl deneyimlendiğini, bu deneyimi yaşayanların geçmiş ve geleceğe dair bakış açılarını, pişmanlıklarını, kırılganlıklarını betimlerken hayatın son baharını yaşayan bireylerin hayatlarını nasıl anlamlandırdıklarını göz önüne serer.